En unutulmaz anılarım, çocukluğumdan izler taşır. Bu güzel anılarımda, sahip olduğum ve çok sevdiğim bisikletimi anlatmak istiyorum sizlere. Peki neden bisiklet? Hepimizin çocukluğunda, sahip olduğu ve çok güzel anılar biriktirdiği birçok eşyası olmuşken, her eşyanın bizim için yeri bambaşka iken, neden ille de bisikletimi anlatmak istiyor olabilirim? Aslında, haklısınız. Söylediklerinizin hepsine canı gönülden katılıyorum. Çocukluğumu en güzel şekilde yaşatan eşyalar arasında ayrım yapmak, onlara büyük haksızlık olacaktır. Ve ben bu haksızlığı yapacağıma, yerin dibine girmeye razıyım. Ama beni dinlerseniz anlatacağım.
          Şimdi hatırlayamadığım kitapların birinde, Nazilerin zulmünden sakınmak için, Paris’ten İsviçre’ye bisikletle kaçan bir şairimizin varlığını öğrenmiştim. Ve dünyaca tanınan bir şairimizin, bisikleti çocukluğundan beri tutku derecesinde sevdiğini ve fırsat buldukça bisikletini alıp saatlerce üzerinden inmediğini de biliyordum. Dünyaya bakışımızı değiştiren Einstein’ın bisiklet sürerken çektirmiş olduğu fotoğraf da cabası elbette. Bunları düşünürüm hep. Bu yüzden bisiklet, benim için önemlidir, diyebilirim.
          İlkokulu yeni bitirmiştim. Derslerimin hepsini büyük başarıyla geçmiştim. Etrafımdaki diğer akranlarım ve akrabalarımdan daha çalışkandım. Bunun ödülü olarak, babam hiç beklemediğim bir gün -çok şaşkın ve sevinçle karşılamıştım- ön tekerleğinde pedalı olan bir bisikletle, büyük bir sürpriz yaşatmıştı. Diğer bütün sürprizler gibi bunu da başka çocuklardan duymuştum. Çok heyecanlıydım ama bunu belli edemedim. Normal habermiş gibi karşıladım. Oysa başka çocuklar olsaydı, eve koşa koşa gitmiş olurlardı. Bense eve yürüyerek gittim. Babamın karşısına geçtim. Sanki ne yapmam gerektiğini hiç bilmeyen, bisiklet denen şeyi hiç görmemiş biri gibi davranıyordum. Elimde değildi böyle sakin davranmak. Bu benim yapımda vardı. Şimdi bile böyleyimdir. Heyecanımı kolay kolay gösteremem.
          Babam, almış olduğu bisikletin hediye ambalajını açmamıştı. Böyle yapması daha çok hoşuma gitmişti. Hediyemi kendi elimle açmak çok özel bir duyguydu benim için. Bisikletimle ilk bağımı kuruyordum ambalajları yavaşça sökerken. Sonunda bir bisikletim olmuştu. Bisiklete ilk defa bineceğim için, yardıma ihtiyacım vardı. Babam, bisiklete binmeme yardım etmişti. Bisiklete sahip olmak kadar, babamın bana bisiklet sürmesini öğretmesi de ayrıcalıklı bir duyguydu benim açımdan. Çünkü bir çocuk için, babasıyla vakit geçirmek gerçekten olmazsa olmazdır. Buna her zaman ihtiyacı vardır. Babam ve bisikletim çocuk dünyamda olan en güzel şeylerdi o günlerde.
          Gün geçtikçe, yardım almadan, tek başıma bisiklet sürmesini öğrendim. Önceleri, sadece sokağın biraz ilerisine kadar gidiyorken, sonraları daha da uzaklara kadar gidiyordum bisikletimle. Bisikletim olduğu için çok arkadaş da edindim. Bisikletime arkadaşlarımı da bindiriyordum. Bazen bisikletimi hor kullandığım da oluyordu. Bunu yapmayı sevmiyor olsam da arkadaşlarımın isteklerini geri çeviremiyordum. Bisikletimi uzun bir zaman böyle kullandım. Gün geldi, bisikletim eskidi. Artık kullanılamaz oldu. Onu eski eşyaların yer aldığı depoya kaldırdık. Orada da uzun süre kalacaktı.
Şimdi bisikletimi hatırlayınca yeniden anladım ki, bisikletim hem arkadaş edinmeyi öğretti bana hem de yalnızlığı ve yalnızlığı nasıl seveceğimi. Özgür olduğum düşüncesini bana kazandıran da bisikletimdir. İstediğim zaman istediğim yere gidebiliyordum. Çocukluğumda, bisikletimden başka özgürlüğü tattırmış eşyaya sahip olmadım…

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar