Başını kaldırdı. Etrafına bakındı. Gelmiş olduğu yeri ilk defa görüyormuş gibi incelemeye başladı. Uykudan yeni kalkmış gibi yavaş yavaş uyanıyordu merakı çevresine karşı. Zayıf, çelimsiz ve hareketsiz duran bedenine nazaran gözleri oldukça canlı bakıyordu. Sabah güneşinin geceden kalma karanlığı kovup kendine yer açması gibi, zihni de etrafında algılayabildiği her şeyi sünger gibi emiyordu. Ne zamandan beridir burada oturuyordu farkına varamadan. En son hatırladığı şeylerden biri, günlerdir okuduğu kitabı yeni bitirmiş olduğu idi. Her zaman yaptığı gibi, kitabı bitirdikten sonra kısa bir yürüyüşe çıkmaya karar vermişti. Bu kararı uzun uzadıya düşünmemişti bile. Sadece aklından kısacık geçirmekle yetinmişti. Sonrasını çok az ama çok az hatırlıyordu. Yolda yürürken birine çarpmıştı sanki. Adam öfkeli bakışlar fırlattıktan sonra hiç aldırmadan yoluna devam etmişti.
Kendisini biraz daha zorlamak istedi. Nasıl buraya kadar gelmişti. Ama hemen vazgeçti, gerek görmedi. Şimdi buradaydı. Çevresini merak ediyordu. Mesela, şu insanlar ne kadar da tasasız dolaşıyorlardı. Hepsini ayrı ayrı büyük bir özenle, tıpkı çok önemli bir hastasını ameliyat eden bir cerrah titizliğiyle inceliyordu. Kim bilir, önünden geçen her bir insanın kendine has ne dünyaları vardı. Böylece zihninde her biriyle tanışıyor, sorular soruyor ve sonra da sıcak bir kucaklamayla veda ediyordu. Her birine ayrı özen gösteriyordu. Yaşlısı genci, erkeği kadını, küçüğü büyüğü hiçbir fark yoktu gözünde.
 Sonra sıra ağaçlara ve çiçeklere geldi. Onları da aynı özenle inceledi. Önce ağaçlardan başladı sevmeye, saymaya ve kucaklamaya. Sırasıyla toprakla bir olmuş gövdeleri, dalları ve yemyeşil yaprakları. Çiçekleri sanki kucağındalarmış gibi seviyordu. Kimi kalın kimi ince, kimi güçlü kimi cılız dalları birer birer gözden geçirdi. Taç yapraklarını hafifçe okşuyordu. Koku verenlerle daha uzun ilgilendi. Çünkü bu kokuları iyice içine çekiyordu. Akciğerlerinin her noktasına oksijenle birlikte bu kokuları da alıyordu. Şu kısacık zamanını ne kadar da çok şeyle doldurmuştu. Yeni yaşamlar, yeni kokular ve yeni duygular…
Son çiçeği de sevip okşayıp kokusunu içine çekince, yerinde doğruldu. Sırtını, oturduğu banka iyice dayadı. Başını hafifçe havaya kaldırınca, bir ses duydu. O anda duyduğu bu ses, rahatsız edici bir şekilde çirkin geldi kendisine. Başından aşağı buz gibi soğuk su dökülmüşçesine irkildi. Nerede olduğunu unutuverdi bir an. Ne yapmaktaydı şimdi. Aniden aklına geliverdi. Şimdi evde olmalıydı. Son aldığı kitabı okuyacaktı. Nasıl da zaman kaybetmişti, burada saatlerce oturarak. Hemen yerinden fırladı. Neredeyse oradan geçen adama çarpacaktı. Garip garip baktı, hiçbir şey olmamış gibi yoluna devam etti. Çevresine aldırmadan koşar adımlarla evine gidiyordu.   

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar