Hiçbir şeyi, çocukken, köyümde
geçirdiğim uzun yaz tatilleri kadar eğlenceli bulamadım. Çocukluğumun bu
unutulmaz zamanlarını hep hatırlarım. Her yaz tatilimde, bol bol eğlenir,
güzelce zaman geçirirdim. Bu güzel zamanlarda yaşadıklarım ve öğrendiklerim,
yaşamımda bana örnek olmuştur. Bu yaşadıklarım, kimine göre belki basit
sayılabilir ama ben kendi adıma bunlardan ders çıkarabildiğim için kendimi
şanslı sayarım.
Köyümüz, cennetten bir köşe olarak
tanımlanamazsa da havası, ağacı, çiçeği ve hayvanları ile benim gözümde
çocukluğumun en güzel yerlerinden biriydi. Sabah erken kalkmak; taze peynir,
yumurta, çökelek ve yumurta ile kahvaltı yapmak; her sabah tertemiz havayı
ciğerlerime çekmek; kuşlarla, tavuklarla ve kuzularla oynamak ve gün boyunca
etrafta koşuşturmak benim vazgeçilmez rutinlerimdi.
Uzun
yaz tatili boyunca, her gün aynı şeyleri yapıyor olsam da yine de farklı tatlar
buluyordum bunlarda. Kendi akranlarımla zaman geçirmenin de bunda etkisi vardı
elbette. Meraklı bir çocuk olmam onların işine gelir, bildiklerini bana
anlatmaktan gizli bir zevk aldıklarını hissederdim. Onları hep kendimden daha
bilgili, daha tecrübeli ve daha olgun bulurdum. Bu yüzden ne söyleselerdi,
hemen inanırdım. Anlattıkları olaylar ve insanlar, sanki masal insanlarıymış
gibi gelirdi bana. Yine de etrafımdaki dünyayı masal gibi hayal etmek, masaldan
alınacak dersleri almama engel olmazdı.
Yine
bir yaz tatilinde, akranlarımla oyun oynayıp, kuşların uçuşunu izledikten sonra
bana anlatmış oldukları bir olayı hiç unutamadım. Bu yaşanmış olay, diğer
yaşanılanların aksine hüzün barındırıyordu içerisinde. Hüzünlü hikayeler beni
hep etkilemiştir. Bu tür hikayelerden aldığım zevk bambaşka olmuştur. Bu
yüzden, unutamadım ve şimdi size aynı şekilde aktarmak istiyorum.
Amcam,
kuşları çok severdi. Herkesten çok, kuşlarını severdi. Kuşlarına, kendi
çocuklarına göstermediği özeni gösterir, gözü gibi bakardı. Onları her tür
tehlikeden korur, üzerine titrerdi. Kuşların yavrulama döneminde, bu
koruyuculuğu kat be kat artardı. Kuşların düşmanı, onun da düşmanı idi. Bu
yüzden kedileri hiç sevmezdi. Kedileri gördüğü her yerde kovalamaktan kendini
alamazdı. Kendi tabiriyle, iki ayaklı kediler de kuşlarının düşmanı idi. Onları
da sevmezdi elbette. Amcam, taraf tutmaksızın, kuşlarının hepsini severdi.
Ancak, özellikle bembeyaz renkteki kuşlarına aşırı düşkündü. İşte, anlatacağım
bu olay hem bembeyaz renkteki bir kuş hem de bu düşkünlükle ilgilidir.
Bu
olaya şahit olan amcamın çocuklarına göre, amcamın çok sevdiği bembeyaz
kuşlardan biri bir gün kaybolmuş. Kuş geceden beri yuvasında olmamasına rağmen yokluğunu
ancak ertesi gün öğleden sonra fark edebilmişler. Siz düşünün, amcamın
telaşını. Aramadığı yer kalmamış. Önce dört ayaklı kedilerden, sonra da iki
ayaklı kedilerden şüphelenmiş. Ancak ikisinin de masum olduğu kanıtlanınca,
kuşun kaybolmasının ardındaki sebebi de bulmuşlar. Amcam her akşam, kuşların
yuvalarındaki pencereleri kapatmasına rağmen, o gece çok dalgın olduğundan
pencerelerden birini kapamayı unutmuş. İşte, söz konusu kuş da bu açık
pencereden kaçmış. Bütün gece dışarıda kalmış. Akşama kadar aramışlar.
Bulamamışlar. Amcam tüm umudunu yitirmiş artık.
Tam
olarak akşam vakti, güneşin batmasına çok az kala, amcamın bembeyaz kuşu, tek
kanadı yaralı ve kanlar içinde yuvasına dönmüş. Kuşun tek kanadı, uçamayacak
kadar yaralı imiş. Sonradan anlamışlar ki, kuş sadece tek kanadıyla uçmuş
yuvasına kadar. Amcam, kuşun dışarıda kaldığı vakit, şahinle karşılaştığını ve
şahinin elinden kaçarak yuvasına döndüğünü söylemiş.
Kuş
yuvasına döndükten sonra, öleceğini anlamışlar. Ölmeden hemen önce kuşu kesip
yemişler. Amcam, kuşun kendisine sadık olduğu için döndüğünü ve böylece etinden
yememizi istediğini düşünüyormuş. Kim bilir, belki siz bu düşünceye katılmıyor
olabilirsiniz! Ancak benim görevim bu hikâyeyi anlatmaktı. Bu yüzden, son
kararı siz vereceksiniz...
Yorumlar
Yorum Gönder